Film Tanıtımı
2008 yapımı Seven Pounds filminin başrollerinde Will Smith, Rosario Dawson ve Woody Harrelson oynuyor. Filmin yönetmeni, 2006 yapımı ve yine başrolünde Will Smith'in oynadığı The Pursuit of Happyness' in de yönetmeni olan Gabriele Muccino. Film 2 saat 3 dakikalık bir süreye sahip.
Film içinde romantizmi de barındıran bir dram filmi. Will Smith hayatını mahvetmiş ve sırlarla dolu bir karakteri canlandırıyor. Tanımadığı yedi kişi seçmesi gerekiyor. Bu seçilecek kişilerin yaşamlarını değiştirmeyi planlıyor. Ama bu değişim iyi mi olacak yoksa kötü mü? Neden özellikle yedi kişi seçmesi gerekiyor? Bütün bu soruların cevabı sağlam bir olay örgüsü ile bizlere aktarılıyor. Dram seviyorsanız, duygulanmak ve hatta ağlamak istiyorsanız bu filmi size öneririm. Zaten içinde Will Smith varsa o filmin izlemesi gerekir :)
Film Analizi
Evet, şimdi filmi izledikten sonraki görüşlerimize gelelim. Duygulandım mı?, gözlerim yaşardı mı? Tabiki evet, gerçekten iyi bir dram filmiydi. Hatta içindeki romantizmi bile duygusal olarak bayağı bastırmıştı. O nedenle özellikle filmin dramasından bahsedeceğim.
Kardeşim, bir insan bu kadar iyi olabilir mi? Tamam çok iyisin, çok yardımseversin ama canından vazgeçecek kadar mı? Bu filmde Will Smith'in canlandırdığı Ben karakteri bu duyguyu bize yaşatıyor. Çok başarılı bir mühendissin, ailen var, her şeyin var ama kendi dediği gibi sadece yedi saniye ile bütün bunları kaybediyorsun. Olmayadabilir, rasyonel ve mantıklı bir adam gibi yeni bir yaşam da kurmaya çalışabilir diyebilirsiniz ama o iş o kadar kolay olmuyor. Vicdan azabı var ya insanı içten içe yiyip bitiriyor.
Kendini rahatlatmak adına ne kadar iyi de olsan, başkalarına yardım da etsen geçmişteki hatalarından kolaylıkla kurtulamıyorsun işte. En son mahvettiği yedi hayatın yerine kendi hayatını vermeye karar veriyor. Çünkü artık bu son noktadır. Daha yapacağı bir şey kalmayacaktır. Bu kararı veriyor ve gerçekten hakedecek kişileri buluyor.
Kurtaracağı kişilerden olan Emily'e aşık oluyor. Ancak bu aşk bile onu planından döndürecek, vicdan azabını dindirecek kadar güçlü değil. Buradaki ironi, aşık olduğu Emily'nin kalp yetmezliğinin olması ve Ben'in vereceği son organın yani onun ölümünü tescilleyen organ olan kalbin ona gidecek olmasıdır.
Film böylelikle sonlanıyor. Ben olsam aynı şeyi yapar mıydım? Yapardım veya yapmazdım demek gerçekten çok zor. O anın duyguları en rasyonel adamı duygusallığa, en duygusal adamı da rasyonelliğe zorlayabilir. Ama ben rasyonaliteyi yani akılcılığı seçip hayatımı bu şekilde sonlandırmazdım. Ölünce yedi kişi kurtarıyorum, ama yaşarken onlarca belki yüzlerce kişiye yardım edebiliyorum. Önceki vicdan azabıyla nasıl yaşayacağım konusuna gelecek olursak da, onun kaçışı yok, onunla yaşamayı öğrenmek gerekecek.
Cheers !!